TARİHİ

Türkler, tarih boyunca çok geniş bir coğrafi alana yayılmış olup buralarda birtakım farklı müzik kültürleriyle etkileşim içine girmişlerdir. Bu etkileşimler sonucunda Türk müzik kültürü pek çok koldan beslenmiş ve zengin bir yapıya kavuşmuştur. Böylesine zengin bir kültür mirasının izlerini Geleneksel Türk Sanat Müziği’nin gerek terminolojisin- de gerek bu kültüre hizmet etmiş müzisyenlerinin etnik çeşitliliklerinde gerekse ses siste- minin temellerini oluşturan eski yazılı kaynakların diğer bazı kültürlerle bağlantısında so- mut olarak görmek mümkündür. Son ikiyüz yıldır Batı’dan gelen kültürel etkilerin izleri ise ses ve çalgı müziği repertuarındaki eserlerle icra alanında  kendini göstermektedir. 

Orta Asya’da göçebe hayat sürerken, komşu Çin, Moğol ve Hint müzikle- riyle, Batı Asya’da Fars müziğiyle karşılaşan Türkler, İslamiyet’in kabulünden sonra, Arap ve Farslarla birlikte birtakım yeni müzik oluşumları meydana getirmiş- ler, göçlerle Ortadoğu müzik kültürlerine güçlü Asya'lı dinamikler kazandırmışlar- dır.  Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinden sonra Selçuklu döneminde çevre müzikleriyle etkileşimleri devam etmiş ve daha sonra Osmanlı döneminde özellikle İstanbul her yerden müzikçilerin akın ettiği, Doğu’nun en büyük müzik merkezi haline gelmiştir. Ayrıca Balkanlar büyük müzik oluşumlarının ve sentezlenmeleri- nin yaşandığı bir bölge olmuştur. Son birkaç yüzyıldır Batı’yla gelişen ilişkiler, müzikte başka yeni oluşumlara yol açmış ve bütün bu etkileşimler sonucunda ülke, zengin bir müzik mirası devralmıştır.1 Türk devlet ve topluluklarının tarih sahnesinde görülmeye başlamalarından itibaren, zamanla büyük bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde daha da artarak devam eden etkileşimleri, ülkede birbi- rinden farklı kültürlerin yaşayıp kaynaşmasına, çok kültürlü oluşumların gerçek- leşmesine doğal bir zemin hazırlamıştır.    

Orta Asya’dan  Osmanlı Dönemine Türk Müzik Kültürü

Tarihin akış süreci içinde, sürekli yer değiştirip komşularıyla yeni ilişkiler kuran Orta Asya’daki Türk kavimleri, göçebe hayatın doğal bir sonucu olarak iliş- kide bulundukları toplumlarla etkileşime girmişler ve kültürel alışverişler yaşamış- lardır. Tarihsel zincir takip edildiğinde Türk müzik kültürünün, Orta Asya, Eski Anadolu- Akdeniz ve Ege-, İslam, Osmanlı ve son olarak Batı kültürü olmak üzere beş damardan beslenerek bugüne ulaştığı görülmektedir.2 Orta Asya müziği ile ilgili ilk yazılı bilgiler Çin kaynaklarından elde edil- mektedir. Bu kaynaklara göre, Taşkent, Buhara ve Semerkant gibi şehirlerden Çin sarayına giden büyük çalgı takımları orada uzun zaman kalmışlar ve itibar görmüş- lerdir. Özellikle Hun İmparatorluğu zamanında  Çinlilerle ilişkiler artmış özellikle evlenmeler yoluyla, Türk ve Çin hükümdar aileleri arasında yakınlıklar doğmuş, dolayısıyla da kültürel anlamda etkileşimler yaşanmıştır. Örneğin, 568 yılında Çin imparatoru Wu-ti ile evlenen bir Türk prensesinin, Su-ch’i-p’o adında Kuça’lı bir müzikçiyi de yanında Çin’e götürdüğü, tarihsel kaynaklarda bahsedilen bir olaydır. Bu dönemde Hotan, Kuça, ve Turfan gibi ticaret merkezlerinden yayılan müzik akımları Çin’i çok etkilemiş, bilhassa Kuzey Çin’de Batı Türkistan müziği hakim olmuştur.3 Eski Türk topluluklarıyla başta Çin olmak üzere diğer ülkeler arasında karşılıklı alıp verilen armağanlar arasında çalgı ve çalgıcıların bulunması da bu etkileşimleri artırmıştır.  Yine Hun İmparatorluğu döneminden itibaren Orta Asya’da görülen ve Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar intikal eden önemli bir gelenek de, ileride Mehter’e dönüşecek olan tuğ takımının kurulmasıdır. Türk hükümdarlarının ege- menlik ve güç sembolü olarak davul ve sancağı kullanma töresi bu dönemden Os- manlı dönemine uzanmış, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, Osman Gazi’ye bir tuğ ile bir davul göndermiştir. Bu gele- nek, Osmanlı döneminde mehter müziğinin doğuşuyla sonuçlanmıştır.  Ünlü İpek Yolu boyunca Yakın ve Uzak Doğu arasındaki müzik ilişkile- rinde de Orta Asya önemli bir merkezdir. Kervan yollarıyla birbirine bağlanan verimli alanlar üzerine kurulmuş yerleşim merkezleri arasında müzik enstrüman ve stilleri  taşınmış, yayılmıştır. III. ve X. yüzyıllarda bu önemli kültür ve sanat mer- kezleri arasında Sinkiang’da (Çin) Kaşgar, Kuça, Kotan ve Turfan, Özbekistan’da Semerkant ve Buhara gibi şehirler yer almaktadır.4 VIII. yüzyılın sonunda Arap akını istilasıyla başlayan İslami dönem Orta Asya’ya yeni bir Yakın Doğu’lu etki- sini getirmiştir. Bu yüzyıldan itibaren İslamiyet yavaş yavaş Türkler arasında ya- yılmaya başlamış ancak, Türk topluluklarının kitleler halinde İslamiyet’i kabulü X. yüzyılı bulmuştur. X. yüzyıl, Orta Doğu’da İslami ilimlerin en parlak devrini yaşa- dığı dönemdir. Bu dönemde, ilim ve sanat hayatında hızlı bir yükselme başlamıştır. Yakın ve Orta Doğu’da Arap ve İslam İmparatorluklarının parlak dönemlerinde gelişen medeniyetin genellikle Arap medeniyeti olarak bilinmesine rağmen bu medeniyet alınan yerlere çöllerden gelen Araplar tarafından hazır vaziyette getiril- memiş, fetihlerden sonra aralarında Müslümanların yanı sıra Hristiyan, Yahudi ve Zerdüştlerin de bulunduğu Arap, İran, Mısır gibi çeşitli toplumların el birliği ile geliştirilmiştir5. İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren Arap, Grek, İran, Türk gibi milletlerin müzik unsurlarının birbirine karışması ile hızlı bir şekilde gelişip ilerle- yen yeni bir müzik yükselmeye başlamıştır.6 Türklerin İslamiyet’i kabulü ile birlikte Arap ve Fars kültürlerinin etkileri dilde de görülmüş, Türkçe ile başta Arapça ve Farsça olmak üzere diğer bir takım diller arasında önemli alışverişler yaşanmıştır. Dilde yaşanan bu etkileşimlerin izlerini bugün Geleneksel Türk Sanat Müziği’nin terminolojisinde de somut olarak görmek mümkündür. Orta Asya’dan gelip, Anadolu’ya yerleşen Türkler, burayı yurt edinerek Avrupa, Asya, Afrika’da topraklarını genişletmişler ve burada yaşa- yan farklı kültürler ile İslam kültürünü harmanlayarak yeni bir medeniyet oluştur- ma yoluna gitmişlerdir.  VIII. ve XIII. yüzyıllarda gelişerek Endülüs’ten Çin’e ve Orta Afrika’dan Kafkaslar’a kadar geniş bir alanda yaygınlaşan Orta Doğu müzik kültürü, XIV. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. XV. yüzyılda ise artık yavaş yavaş eski önemini kay- betmeye başlamış ve başta Türkler, Araplar ve Farslar olmak üzere çeşitli Müslü- man toplumlar, daha kişisel karakterde kendi yapılarını kurmaya başlamışlardır. IV. yüzyıl sonu XV. yüzyılda yaşanan bu değişimin etkilerini Osmanlı dö- neminde yazılmış ilk Türkçe müzik kitaplarında da görmek mümkündür. Yusuf bin Nizameddin Kırşehri, Hızır bin Abdullah, Seydi gibi önemli kuramcıların eserleri bu dönemdeki yeni müzik oluşumlarını yansıtan eserlerdir.

 

 

 

https://sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_19/13-%20(253-262.%20syf.).pdf